14 Temmuz 2010 Çarşamba

Haydeee Memlekete...






Eveeet.. Gitme zamanı....


Antalyanın nemli, yapış yapış, sıcak,ıslak boğucu havasından kaçıyoruz..(temmuz -ağustos Antalyada olmamalı insan, bu nem insanı bitirir.)


10 yılı geçti memlekete uğramayalı..
Nasıl özledim...havasını, suyunu, toprağını...






Sislerin tepeleri okşayarak yükselişini... Bulutların üzerindeymişçesine bizi heyecanlandırışını...nasıl özledim...








Biliyorum daha çok yağmur olacak...sabah uyanıp camı açtığımda göz alıcı ıslak bir yeşille karşılaşacağım...derin bir nefes çektiğimde soğuk tertemiz havanın her hücremin en içine kadar işleyişini hissedebileceğim...





Gökyüzü kesintisiz olacak, apartman aralarından gökyüzünü görmeye çalışmayacağım...




Gündüz bulutların gece milyonlarca yıldızın şarkılarını dinleyeceğim....




Çocukluk arkadaşlarımı ve tabi onlarında çocuklarını, yıllardır görmediğim akrabalarımı göreceğim..




Turşu kavurması, taze finduk,taflan, kuymak, çocukken yol kenarlarında kilolarca yiyip bıkmadığımız böğürtlenlerden yiyeceğim...





Gelirkende inşallah çook güzel fotoğrafla getireceğim sizlere KARADENİZ den...


Hoşçakalın...






Tatile Giderken...

Güvenerek ve severek aldığım Tubitak yayınlarından 3 kitap.

2 yaşından bu yana kitap okuyoruz oğlumla...Hatta çoğunu satır satır ezberlemiştir.

Mini bir kitaplığımız oluştu şimdiden.

Artık 4 yaşını dolduracak bu sonbaharda ve Kreşe başlayacak...

Kendini, korkularını, duygularını , utanmadan çekinmeden ifade edebilsin istiyorum.

Bu yaşlar için soyut kavramları anlayabilmek ve ifade edebilmek çok zor.

Korkmuyorum ve Duygularınız adlı kitapların bu konuda yadımcı olabileceğini düşünüyorum.



Buda oğlumun çok ama çook sevdiği Dinozorlu kitabı..Bu kitabı günde 4-5 defa okuduktan sonra, dinolar konusunda algıları iyice açılmış olmalı ki evimizde küçük bir dinozor sürüsü var artık :)))




Daha birkaçını da bulamadım bile..Kimbilir nerede karşıma çıkacaklar ???




Bunlarda Vatan gazetesinden aldığımız kitaplar...En sevmediğim iştir kupon peşinde koşturmak...Neyseki kitaplar güzelmiş.Giderken yanımıza birkaçını alacağız.




Şirin mi şirin DüĞmeler..


Tuhafiyelerden birinde çok şık,cici paketlenmiş düğmeler gördüm..Karışık renkli bir paket aldım..Ama aklım diğerlerinde kaldı..
Hoş dikiş vs. becerim yok ama insana başka başka da fikirlerde veriyorlardı..
Sonra pakette yazan http://www.buttonfashion.nl/ bu siteye girdim...
Gerçekten hoş şeyler var.





Kesme Tahtası, Geri Dönüşüm Çalışması;




Çok beğenilen Neşeli aşçılarım...
Tatil öncesi hazırlıkları arasına sıkıştırdım bu çalışmayı..ama daha tamamlamadım, siz marifetli arkadaşlarımın da tavsiyeleri ile daha neler yapabilirim acaba ?

''Bir gün işime yarar '' diye atmadığım çatlamış, yıpranmış kesme tahtam.

Pano olarak kullanmaya karar verdim..
Bir güzel zımparaladım....zemini bej akrilik boya ile 2 kat boyadım..
Ne zamandır tuz hamuru ile bişeyler yapmak istiyordum, daha önceki peçete çalışmamda arkadaşlar boyutlu çalışma önermişlerdi...Ne yalan söyleyeyim, hamur fikri beni kurkuttu,yapamam, berbat ederim diye....
Birde zaman bulup renkli fotokopilerini alamadım şu benim bıyıklı aşçıların :))
Bismillah deyip başladım sonunda...

Peçeteleri kesip peçete tutkalı ile yapıştırdım, pek güvenemediğimden kendime; sondaki iki aşçıyı ve ortada meyve sepetini tutan aşçının sadece sepeti için boyutlandırma yapmaya karar verdim.


Tuz hamurunu bir ölçü tuz (kahve finc. ile aldım ölçüleri) 2 ölçü un, az su ve yağ olarak hazırladım...incecik açtım.



Boyut vereceğim aşçıyı hamurun üstüne koyup etrafından maket bıçağı ile kestim..(kolay olmadı).
Daha önceden yapıştırdığım asçının üzerine hamuru dekopaj tutkalı ile yapıştırdım..(neden bilmem, normal tutkalda olurdu sanırım:))
Hamur kurumadan -ki çabuk kurumuyor, kenarlarını içe doğru topladım...alt resimdeki aşçının kenar görüntüsü meydana çıktı biraz, bu ne işime yaradı; Hamur kuruduktan sonra en üste yapıştıracağım peçeteyi fırça ve peçete tutkalı yardımı ile yapıştırırken, boşta kalan kenar kısımları hamuru kapatarak daha şık bir görünüm verdi...bence.

Yukarıdaki resimlerde hamuru farkedebilirsiniz, bakınız aşçıların ayak kısımları beyaz...içimden boyamak geliyor onları ama aşağıdaki meyve sepeti de boyutlu ama hamur görünmüyor.

İlk tuz hamuru maceramda böyleydi işde..

Tahtanın yan kısımlarınıda boyamak, baş kısımdaki 3 aşçı şapkasınıda boyutlandırmak vs..Dönüşde sakin, dinlenmiş kafayla bakarım artık.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Boncuğum...Kediciğim..

Kıştı...çok yağmurlu bi gündü.Komşular akşam oturmasına gelmiş, soba başında oturmaktaydık. Komşumuzun oğlu işten dönerken bi kedi miyavlaması duymuş, o yağmurda fırtınada...daha gözleri açılmamış bir yavru kedicik...Kaptığı gibi almış ,getirmiş.
Komşumuz; Olmaz , ben bakamam dedi...Biz dört kardeş atıldık 'Biz bakarız'...Annem bizden önce tav olmuştu kediye :))

Boncuk böyle gelmişti evimize...

Okuldan koşa koşa gelirdik onu sevmek için..Hatta bir gün kızkardeşimle yarış yaparak eve zor attık kendimizi...ama boncuğu bulmak ne mümkün..zaten minicik...ara-tara yok..
En sonunda, uyuyan erkek kardeşimin pantalon paçasının içinde kıvrılmış uyurken bulduk:))
Bebişim..insan sıcaklığı aramakta imiş.


İki köpek sahibi kapı komşumuz ise hiç hoşlanmadı boncuktan...Deposunda kapalı kaldığını bildiği halde günlerce çıkarmamıştı onu...Kepenklerin altından hamsilerle beslemiştim, sonrada erkek kardeşim dayanamamış deponun arka küçük camını kırarak kurtarmıştı Boncuğu.
Ve bir gün gitti boncuk....ve bir daha da gelmedi.
Hep kendi isteği ile gitmiş olmasını umdum, aklıma gelen kötü senayoları kovarak.
Sonrası ise kedi sevgisi ve hayranlığı...


Deniz Kavukçuoğlu nun çok güzel bir kitabı...Biraz tarih kediler hakkında biraz anı, biraz bilgi...
Mesela Peygamberimizin MUEZZA adında bir kedisi olduğu ve kedi alım-satımını yasakladığı söylenirmiş, Peygamberimizin bir yakını ''ebu-Hureyre'' adını taşırmış ''kedilerin babası'' manasında.Ona bu adı peygamberimiz vermiş..

Hayvanı da yaradandan ötürü sevmek gerek...

Kapısında doğru titreye titreye gelen bir kedi yavrusunu ayağıyla itip '' buraya alışmasın'' diyen 130 kiloluk mahalle bakkalımızın, yavruyken alıp bakıp besleyen ama büyüyünce dış dünyadan bi haber kediciği sokaklara bırakan üst kat komşumuzun belliki içlerinde zerre insanlık,sevgi,şevkat yok.

Ne denebilir ki !

Oğlumun şimdilik balıkları var, yemlerini vermekten sorumlu olduğu..birde komşumuzun kapıya bıraktığı kedi pamuk, bahçede devamlı, zavallım.Oğlum onunlada ilgileniyor.Herşey bir hayvanı, böceği, çiçeği sevmekle başlar değil mi?

Aslında içim anılarla, hüzünlü neşeli öykülerle dolu... Kelimelere dökmek zor olsada yazmak iyi geliyor..
Belki de içimde kalan kedi sevgisi ile ilk pasaj ürünlerime kedilerle başla-mış-dım...

Ne olursa olsun üretmekten vazgeçmeyin arkadaşlar...asıl tüketmekten korkun !



Sevgilerle...